Annesi Nara, Afganistan’ın Herat şehrinde üç karısı olan bir adamın evinde çalışıyordu. Adamdan hamile kaldıktan sonra evden atılarak bir köyün gözden ırak bir kulübesinde tek başına Meryem’i doğurmuştu.
Babası Meryem’i haftada bir gün görmeye geliyor, hediyeler alıyor, masallar anlatıyor, vicdanını rahatlatıyordu. Zengin bir adamın, toplumun değer yargıları nedeniyle beraber görünmekten imtina ettiği öz kızı, diğer kardeşlerinin sahip olduğu sosyal statüye sahip değildi. On beş yaşında annesi bir ağaca kendini astığında babasının gerçek yüzünü görecek, yaşadığı toplumda bir kadın olmanın ne anlama geldiğini anlayacaktı.
Ve Meryem 15 yaşında, yaşlı bir adamla evlendirildi…
Afganistan’da Taliban terör örgütünün toplumu kasıp kavurduğu, kadınları burkaya soktuğu, sokaklarda kırbaçladığı, küçük kız çocukların yaşlı heriflerle nasıl evlendirildiğini anlatan, Khaled Hosseini (Halid Hüseyni)’nin 2007’de yazdığı mükemmel bir roman Bin Muhteşem Güneş. Neredeyse bir kadının bakış açısından yazılmış, gerçek yaşamla birebir örtüşen bir dram. Bitirdiğinizde gözyaşlarınızı tutamayabilirsiniz…
1994’te kurulan Taliban terör örgütü, hem Sovyet işgaline hem de yolsuzlukların ve bölgesel ayrımcılığın yol açtığı iç savaşlara karşı bir hareket olarak ortaya çıktı. Kandahar’ı direniş olmadan teslim alan Taliban, kısa sürede büyüdü ve yayıldı. Anayasasını şeriata dayandırdı. Hem Pakistan hem de ABD’den destek alarak terör eylemlerine devam etti.
En önemlisi de kendi toplumuna acımadı. Kadınları köle yaptı, kırbaçladı. Koyduğu kurallara uymayanların ellerini, kellelerini kesti. Kadınların okumasını ve çalışmasını yasakladı. Bilgisayar kullanılmasını ve televizyon seyredilmesini yasakladı.
2001 yılında ise Taliban, 11 Eylül saldırılarından sorumlu tutulan El Kaide lideri Üsame Bin Ladin’i ABD’ye teslim etmeyince durum değişti. Beslediği karga, ABD’nin gözünü oymaya başlamıştı. Bu defa ABD, yarattığı canavara karşı bir mücadeleye girişti. Yıllardır Taliban’la Batı destekli koalisyon arasında pinpon topuna dönen Kabil, bu defa ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle, yeniden Taliban’ın eline geçti. Hatta Taliban şaşırtıcı bir şekilde neredeyse ülkenin tamamını, hiçbir ciddi direniş olmadan birkaç hafta içinde tamamen ele geçirdi.
Korkak Afgan yöneticiler kaçtı, Afgan ordusu dağıldı. NATO çekildi. Türkiye’ye aylardır kaçak yollarla gelen Afganlara karşı sınırda duvar örülmeye başlandı. Kabil Havalimanı’ndan kaçmaya çalışan bazı Afganlar izdiham veya ABD uçağından ateş açılması nedeniyle öldü. Havalanan ABD kargo uçağının tekerleğinden düşüp ölenler oldu. İnsanlar Taliban’dan büyük bir korkuyla ve ölümü göze alarak kaçıyorlar.
Afganistan’daki Hizb-i İslami örgütünün lideri Gulbeddin Hikmetyar, Taliban’ın kuracağı hükümeti destekleyeceğini söyledi. Böylelikle irili ufaklı şeriat yanlılarının oluşturduğu resim tamamlandı.
Afgan kadınları açısından ne dramatik bir son… Müslüman kadınlar açısından ne büyük bir geriye gidiş… Ve 21. yüzyılda yamyamlar sürüsünün bir ülkeyi istila ettiği gerçeğiyle dönmeye devam edecek dünya…
30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladığımız bu günlerde, modern Türkiye’nin kurucu lideri sevgili ATATÜRK’ümüzü bir kez daha hasretle yad ediyoruz. Türk kadınlarına 20. yüzyılda büyük haklar ve özgürlükler verilmesi için adeta tek başına meydan okuyan o büyük adamı saygıyla hatırlıyoruz. Şayet Mustafa Kemal ATATÜRK olmasaydı, Türk kadınları bulunduğu konumun çok daha gerisinde olurdu.
Türk kadınları Muhteşem Güneşi, ATATÜRK’ün kurduğu çağdaş Türkiye ile görmüştür ve bunun geriye dönüşü yoktur.