Günümüzde “Ali Okulu” adını bilen ya da duyan çok azdır sanırız.
1959-1975 yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde açılan Ali Okulları, okuma yazma bilmeyen erlere askerlik eğitimine geçmeden önce okuma-yazma öğretmek için oluşturulmuş eğitim ocaklarıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri Okuma Yazma Okulu Yönetmeliği’nde şöyle belirtilmektedir:
“Türk vatandaşı ve asker olarak gerekli asgari temel bilgileri kazandırmak ve kendilerini anlayış, disiplin ve beden kabiliyeti itibariyle temel askerlik eğitimine hazırlamaktır.”
Ali Okulları hangi ihtiyaçtan doğmuştu?
Atatürk; 9 Ağustos 1928’de, Sarayburnu Parkı’nda CHP’nin gerçekleştirdiği bir toplantıda, yeni Türk alfabesini davetlilere tanıtarak, Türk Harf İnkılâbı’nı başlatır. 1 Kasım 1928 günü Meclis yeni Türk Harfleri Kanunu’nu kabul eder ve 3 Kasım 1928 günü, bu kanun, Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer. Atatürk, Sarayburnu Parkı’nda bir konuşma yapar. Bazı satırları alalım:
“Vatandaşlar, arkadaşlar!
…Çok işler yapılmıştır, amma, bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, lâkin çok lüzumlu bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu, vatanperverlik ve milletperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir heyet-i içtimaiyenin yüzde onu okuma-yazma bilir, yüzde doksanı bilmez nevidendir. Bundan insan olanlar utanmak lâzımdır. Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir. İftihar etmek için yaratılmış, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni okuma-yazma bilmiyorsa, bu hata bizde değildir. Türk’ün seciyesini anlamayarak, kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır.
Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataların tashih olunmasında bütün vatandaşların faaliyetini isterim. En nihayet bir sene, iki sene içinde bütün Türk heyet-i içtimaiyesi yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz, yazısı ile kafası ile bütün âlem-i medeniyetin yanında olduğunu gösterecektir.”
Ardından da 1928’de Millet Mektepleri, 1930’da Halk okuma odaları, 1932’de Halkevleri, 1936’da Halk Odaları, Köy Eğitmenleri, 1937’de Köy Enstitüleri projeleri hayata geçirilir. Hedef, Atatürk’ün de işaret ettiği gibi halkın tamamının okuma ve yazma öğrenmesidir.
Atatürk’ün vefatına kadar her şey yolundaydı. Sonrasında olanlar:
27 Aralık 1949 tarihinde imzalan “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma” ile Türk Millî Eğitim Sistemi’nin temeline âdeta dinamit konulur. Türk eğitim sistemi, işte bu anlaşma ile 1950 yılından itibaren bütünüyle Amerikan çıkarları doğrultusunda şekillenecektir ve öyle de olur; Millet Mektepleri, Halk Odaları, Halkevleri, Köy Eğitmenleri ve son olarak da Köy Enstitüleri, türlü dalaverelerle kapatılır.
Okuryazarlık oranı Atatürk’ün hedeflediği seviyeye gelememiştir. Köy Enstitüsü uygulaması ve onun bir parçası olan Köy Okulu Seferberliği, 1955’te okulsuz ve öğretmensiz köy bırakmamayı hedeflemişti. Bu plan 1946’da duraksatıldı, 1950’de kaldırıldı.
Türk Eğitim sisteminin tüm projeleri, 1946’larda kesintiye uğramış 1949’da da ABD’ nin eline geçmiştir.
Kırsal alanda okuma yazma oranındaki ciddi düşüş, köylerdeki okul sayısının yetersizliği Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, silâhaltına alınan erlerin eğitilmesinde de ciddi sorunlar çıkartıyordu. O yıllarda askerlik süresi 1-3 yıl arasındaydı. Gençler, bu sürede pekâlâ okuma ve yazma eğitimi alabilirlerdi ve Türk Silahlı Kuvvetleri Okuma Yazma Okulları açıldı.
Türkçe ders kitaplarının içeriği, Ali adındaki köylü bir gencin; köyündeki yaşamı, askere alınışı, okuma yazma okulu ve kıtadaki yaşamından oluşan uzun bir öyküdür. Her cümle ya da metin, bu öykünün bölümleridir. Öykü, Ali’nin onbaşı olarak terhis olmasıyla sona erer. O zaman köylerde yaygın olarak kullanılan “Ali” adı ve Ali’nin serüveni, bu okulların halk arasındaki gayrı resmi adının “Ali Okulları” olarak anılmasına da neden olmuştur.
“ Ben bilmem, Ali Okulu mezunuyum” sözleri halk arasında bazı durumlarda espri konusu olmuştur.
Okuma Yazma Okulları önemli bir hizmet vermiş, 500 binin üzerinde gencin okuma yazma öğrenmesini sağlamıştır. Askerde okuma yazma öğrenen köylü gençlerin birçoğu ilkokulu dışarıdan bitirmiş, yeni mesleklere yönelmiş, iş bulmada avantaj sahibi olmuşlardır.
Ali Okulları, kuruluş yasası gereği 1975’de kapatılmış. Acaba, devam etseydi, kırsal kesimlerdeki eğitim seviyesi çok daha yüksek seviyelere çekilebilir miydi?
Cevabı, uzmanlara bırakıyoruz.
Orduda okuma-yazma öğretimi çalışmalarının, 8 Şubat 2000 tarihinde MEB ve Genel Kurmay Başkanlığı arasında imzalanan işbirliği protokolü ile tüm birliklerde devam ettirildiğini, kısa bir not olarak verelim. Sırf bu uygulama bile, Türkiye’de hâlâ okuma yazma bilmeyen insanların sayısının hayli fazla olduğunu açıklamaya yetmektedir.
Günümüzde okuma yazma bilmeyen kadınlarımızın sayısının da bir hayli fazla olduğunu belirtelim. TÜİK 2020 verilerine göre 2 milyon 877 bin kadın okuma yazma bilmiyor. 3 milyon 85 bin kadın ise herhangi bir diplomaya sahip değil.
Bu vesileyle, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler gününü de kutlayıp, yazımızı Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü ile bitirelim:
“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez.”
Tülay Hergünlü