Örnek Resim
  1. Haberler
  2. Gazete
  3. KILIÇDAROĞLU: “CHP’nin DEĞİŞİME değil YENİLENMEYE ihtiyacı var”

KILIÇDAROĞLU: “CHP’nin DEĞİŞİME değil YENİLENMEYE ihtiyacı var”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk‘ün sorularını yanıtlayan CHP lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, genel seçimlerden sonra başlayan DEĞİŞİM tartışmalarına yanıt verdi. Kılıçdaroğlu, “CHP’nin CHP’nin değişime değil yenilenmeye ihtiyacı var” dedi.

SÖZCÜ’ye konuşan Seçim sonrası yükselen istifadan, değişim talebine kadar tüm sorulara yanıt verdi. Kurultay’da çıkacak karar için başlıktaki tespiti yaptı. Gerekçesini “Atatürk’ün ortaya koyduğu çizgimiz ve hedefimiz var. Neyi değiştireceksiniz” diye açıkladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim süreci ve ardından başlayan değişim tartışmalarıyla ilgili olarak, “CHP’nin değişime değil, yenilenmeye ihtiyacı var. Gazi Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu bir çizgi, hedef var. Bunun neresini değiştireceksiniz? Yenilenme konusunda örgütün beklentilerini de alıp tüzüğümüzü değiştirmeye çalışıyoruz” dedi.

CHP’de değişime değil yenilenmeye ihtiyaç var. Yani bizim partimizin ideolojisi belli. Sosyal demokrat partiyiz. Gazi Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu bir çizgi, hedef var. Bunun nesini değiştireceksiniz? Bu hedefimiz değişmez. Sosyal demokrat bir partiyiz, 6 okumuz var.

NESİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ?

6 oktan birisi olan ‘Devletçilik’ konulduğu yıllarda, devletin ekonomiye müdahalesi olarak devletin doğrudan fabrika kurması olarak belirlendi. Ama günümüzde o yenilendi ve ‘Refah devleti’ diyoruz. Devletin temel görevi, refah devletini sağlamaktır. Toplumun refah içinde yaşamasıdır. Devletin sosyal devlet olması budur. Milliyetçiliğimiz zaten malum, Türkiye’nin çıkarları üzerine kurulan ya da Türkiye’nin çıkarlarını hedefleyen bir milliyetçilik. Irkçılık temelinde değil. Bizim 6 okumuz belli bunların nesini değiştireceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Açıklamaları

“Bizim yenilenmeye ihtiyacımız var? Nedir yenilenme? Örneğin parti tüzüğünün değişmesi lazım. Bunun için de zaten çalışıyoruz. Örgütlerin beklentisi nedir, ne değildir onları alıyoruz. Gerçekten örgütünde çok mutlu olacağı güzel değişiklikler yapacağız ve hayata geçireceğiz.

Yerel seçimlerde çok iyi bir performans yakalayacağımıza inanıyorum.  Pek çok çalışmayı belli bir noktaya getirdik. Aday belirlemelerimiz de iyi olacak. Çok iyi sonuçlar elde edeceğiz. Aday belirlemede şöyle bir yöntemimiz olacak: Tek bir gözlemle aday belirlenmeyecek. Anketler yapılacak, saha araştırması yapılacak. Bizim denetmenler gidecekler alana bakacaklar. “Kiminle kazanırız, kiminle kazanmayız” diye özel çalışmalar yapılacak. Adaylar belirlenecek.  Diğer siyasi partilerle işbirliği merak ediliyor. Yerel yönetimlerde işbirliğini büyük ölçüde halk kendisi yapıyor. Bir belediye başkanı adayını beğeniyorsa, onun parti kimliğinden çok kişiliğine bakıyor, kendi beldesine hizmet verebilecek kişilikteyse rahatlıkla gidip oy verebiliyor. Tabii diğer partilerle nasıl işbirliği olacağı konusunda şu aşamada yorum yapmak doğru değil. Ama ilerleyen zaman içerisinde  işbirliği de gündeme gelebilir,  gelmeyebilir. İşbirliği olursa bu Türkiye genelinde her yerde değil. Belli alanlarda yerlerde olabilir.”

Kemal Kılıçdaroğlu “Siyaseti nereye kadar götüreceksiniz” sorusuna şöyle cevap verdi: “Buna cevap vermek istemem.” 

Kemal Kılıçdaroğlu seçimlerin ardından hem kendisine hem de partisine yönelik eleştiriler için “Ön yargıyla yaklaştığınız zaman eleştiri, eleştiri olmaktan çıkıyor” yorumunu yaptı. “Her eleştiriye saygı duyarım. Ama eleştiri de içi dolu, kendine göre haklı eleştiri olmalı” diyen Kılıçdaroğlu’nun değerlendirmeleri şöyle:

“Ben demiyorum ki ‘Bizim hiçbir hatamız, kusurumuz yoktur’ Böyle bir şey söylemedim. Eksiğimiz de yanlışımız da olabilir. Ama eleştirinin de sizi doğru yöne yöneltecek çerçevede olması lazım. O zaman biz eleştiriye de eleştirilene de saygı duyarız. Eleştiri tamamen hakaret boyutuna, daha doğrusu hakaret içeren bir yazıya ya da bir söyleme dönüşüyorsa bu eleştiri olmaktan çıkıyor. Ön yargı oluyor. Oysa bir gazetecinin görevi ön yargılarından arınıp siyasetçiyi sağlıklı, tutarlı bir eleştiri çerçevesinde değerlendirmektir. Yani illa övgü olacak diye bir şey zaten beklemiyoruz. Bir politikacının övgüden çok, sağlıklı eleştiriye ihtiyacı var. Biz de eksiğimiz, hatamız, yanlışımız nerede onu düzeltmeye çalışırız.

Yapılanları eleştirin tamam ama büyük bölümünü eleştiri olarak kabul etmek de doğru değil.Bunlar eleştiri değil, ön yargıyla kaleme alınan yazılar veya söylemler. Eleştiri farklı bir şey. Eleştirilerin büyük bir kısmı genelde haksız. Bunu partimizin genel merkezi de, partimizin örgütleri de gayet iyi biliyor. Bizim eksiğimizi söyleyebilirler. Eksiğimizi dillendirseler, ‘Şurada şunu yapmadınız, şurada eksiğiniz var niye bunu yapmadınız’ deseler çok memnun olurum.  Haksız eleştirileri okuyunca, dinleyince gerçekten üzülüyorum.”

Sahtekarlık sorgulanmadı ama mesele CHP oldu

Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarını değerlendirirken “Kazanmak, başarılı olmak, Türkiye’ye demokrasiyi getirmek istiyorduk.  Türkiye’de izlenen yanlış ekonomi politikasının yoksullara çıkarılan ağır faturaları engellemek istiyorduk. Ama halkımız böyle tercih etti” ifadesini kullandı. “Bu seçimin ahlaki meşruiyetini tartışmamız lazım” diyen Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sahtekarlık yapılarak oy istendi ve sahtekarlık yapıldı. Erdoğan kendisi de itiraf etti. Sahtekarlıkla iktidara gelen bir yönetimin meşruiyeti dünyanın her ülkesinde sorgulanır. Bizde bu hiç sorgulanmadı bile. Bütün mesele geldi CHP üzerine yoğunlaştı. Ama o tarafın hem ahlaki, hem siyasi meşruiyetinin sorgulanması lazım.

Bakanlar altlarında arabayla gezdiler, devletin bütün imkanlarını kullandılar. Biz sadece Erdoğan’a karşı mücadele etmedik ki Erdoğan’ın devlet bürokrasisine karşı da mücadele ettik. Ettik yani mücadele. “Kılıçdaroğlu çalışmadı” diyorlarsa onu bana açıklamaları lazım. “Şurada çalışmadın, şuraya gitmen gerekirken gitmedin, oturdun yerinde hiçbir şey yapmadın. O nedenle de böyle bir tablo ortaya çıktı” diyorlarsa, bunu söyleyeni de sonuçta vatandaşın vicdanına havale edeceğim.

Bugüne kadar yapılan seçimlerde sandıklara en çok sahip çıktığımız seçim, bu seçimler oldu. Yani eğer seçim sandığında güvenliği sağlamak için veya orada gözetlemek için veya bulunmak için bir milletvekilimizin burnu kırılıyorsa (27. Dönem Milletvekili Ali Şeker’e Şanlıurfa’da saldırmışlardı.) ‘Sandıklara gitmedi’ demek büyük bir haksızlıktır. Gidildi yani.

Eski milletvekilleri, il başkan vekilleri, yani herkes gitti. Yüzde 100 tamamına gidildi mi? Onu da Yüksek Seçim Kurulu’nun tutanaklarından sağlıyoruz. Gidemeyenlere de onun nedenini soracağız. Ama o sandıkta mutlaka müşahit olmuştur. Yani resmi görevli olmasa bile müşahit olmuştur. Çünkü gönüllü insanlar gidip sandıkta beklediler.”

25 milyon seçmen neden yok sayılıyor?

Seçim sonrasında CHP’ye yöneltilen eleştirilerden biri de CHP listelerinden Meclis’e giren ittifak partilerinin milletvekillerinin sayısı oldu. Kılıçdaroğlu’na göre seçim sürecinin ittifakla sürdürüldüğü seçimle, doğal seçim süreçlerini bir tutmamak gerekiyor. Kılıçdaroğlu, görüşünü şöyle temellendirdi:

“CHP’nin tek başına girdiği bir seçim sürecinden ayrı, partilerin kolektif bir anlayışla seçime girmeleri ayrıdır. Aynı çerçeveymiş gibi yola çıkarak yorum yapmak yanlışın en büyüğüdür. Evet biz bir ittifaktık. 5 parti CHP logosu altında seçime girdi o da doğru. Fazla milletvekili verdiniz, az verdiniz konusuyla ilgili benim görüşüm şu: Bu sorun bir parti olmanın çok ötesinde bir Türkiye sorunudur. Böyle bakmamız lazım. Eğer siz sorunu getirip de bir partinin kendi listelerinden alacağı milletvekili sayısına indirgerseniz, Türkiye’nin yaşadığı sorunu kavrayamıyorsunuz veya ön yargıyla yaklaşıyorsunuz demektir. İnsanlar hapislere atılıyor, tweet attı diye gençler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Gazeteciler “Başıma bir bela gelir mi, gelmez mi” diye yazılarını birkaç kez okuyor. Ekonomi zaten rayından çıkmış. Her türlü sahtekarlıkların yapıldığı bir süreç içinde seçime gidiyoruz.

Seçim sonrası, sanki doğal bir seçim yapmışız gibi bütün gerçekleri unutup “CHP tek başına seçime girdi, diğer partilerden de milletvekili adayı aldı. Niye bizim partililerimiz milletvekili listelerinde yer almadı” deniliyor. Bu sığ bir anlayış. Türkiye’nin gerçeklerini kavrayamamaktadır. Şöyle bakmak lazım: 11 büyükşehir belediyesini, örneğin Ankara’yı, İstanbul’u, Adana’yı Mersin’i, Antalya’yı ve diğerlerini başka bir parti mi kazandı? Öyle bir şey ki bunu söyleyen arkadaşlar yenilgiyi içselleştirmişler ve “Her seçim sonrası bir yenilgi yaşadık” diye bir atmosfer içinde düşünüyorlar. Garibiz yani.

Kazanmadık doğru. Ama bu ülkede 25 milyon kişi yani yaklaşık iki seçmenden biri demokrasiden yana oy kullandı. 25 milyon kişinin demokrasiden yana oy kullanmasını sağlayan motivasyon neydi acaba? Kendi kendimizi,  25 milyon kişi niye yok sayıyorlar?”

Kaynak: Sözcü Gazetesi

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
KILIÇDAROĞLU: “CHP’nin DEĞİŞİME değil YENİLENMEYE ihtiyacı var”
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Bodrum Sonsöz Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin