Zaman yolcuları oturuyordu dostlar sofrasında ve Orhan Veli şiirler okuyordu…
Onu güzel havalar mahvetmişti, güzel havalarda aşık olmuştu, memuriyeti bırakmış, eve ekmekle tuz götürmeyi unutmuştu. Şarkılar güzel, kelimeler kifayetsizdi; bir yer vardı, epeyce yaklaşmıştı, duyuyor ama anlatamıyordu…
Yürümeyi çok severdi Orhan Veli… İstanbul’da Boğaziçi’nde Rumelihisarı’nda bir fakir Orhan Veli’ydi, tarifsiz kederler içindeydi…
“Söz olurmuş, aldırma” dedi, “gel.”
İstanbul’u dinliyordu gözleri kapalı, bir kadının ayaklarının suya değişini duyuyordu, elinden düşenin gül olduğunu…
Kapalıçarşı, Mahmutpaşa, Beşiktaş, Beykoz, Cihangir; yürümeyi çok severdi Orhan Veli.
Bir masada oturmuşlardı; Sebahattin Eyüboğlu, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık…
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yetişen şair, yazar, sanatçılara bakınca derin kaybı hissediyor, yaşadığı çağdan utanıyor insan. Zaman yolculuğuna çıkıp çağımız dünyasını terk edesi geliyor insanın, “Gidip de onların masasına otursam, samimi bir sohbete dalsam, insan olduğumu hissetsem,” diyor.
Orhan Veli üniversite öğrenimini yarım bırakmıştı, duygularıyla yaşayan biri olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok, şiirleri anlatıyordu. Sıradan bir insan olarak, halkın içinde yaşadı; öldüğünde sadece 36 yaşındaydı. Bir gece Ankara’da belediyenin açtırdığı çukura düşerek başını çarptı, tarih 10 Kasım’dı, iki gün sonra geldiği İstanbul’da rahatsızlandı, yanlış teşhis ve tedavinin kurbanı oldu. Beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşılan Orhan Veli, 14 Kasım 1950’de vefat etti.
Oysa bu kadar basit olmamalıydı ölümü; böylesine içten bir halk şairinin yaşayacağı uzun bir hayat, değineceği sosyal ve siyasal sorunlar, göstereceği yol, yazacağı aşk dolu şiirler ve söyleyeceği daha çok sözü olabilirdi.
YAPRAK Dergisi’ni çıkarabilmek için paltosunu bile satmıştı. Halk gibi yaşıyor, halkın anlayacağı dilden şiirler yazıyordu. Orhan Veli vapurlarda, trenlerde, tramvaylarda yolculuk ediyor, dost sofralarına oturup muhabbet ediyordu. Yaşadığı dönemin şair ve yazarlarının eserlerini, yazı işleri müdürü olduğu dergide yayınlıyor, tercümeler yapıyordu. Şair olarak farklı bir yol çizse de Nazım Hikmet’in hapishaneden çıkarılması için başlatılan açlık grevine Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le beraber katılmıştı.
Aynı masada oturuyorlardı…
Sebahattin Eyüboğlu, ATATÜRK’ün talimatıyla eğitim alması için Avrupa’ya gönderilen, sonrasında Köy Enstitülerinde ders veren, çeviriler yapan, yazılar yazan bir edebiyatçıydı. 12 Mart’tan sonra komünist örgüt kurmaktan tutuklandı, beraat etti.
Sait Faik Abasıyanık, henüz değeri yeterince anlaşılamayan, bireyin iç dünyasını, kendine bile itiraf edemediklerini, sıradan insanların toplum içindeki devinimlerini, ruh halini, davranışlarını betimleyen bir yazar ve düşünürdü. 1953 yılında ABD’deki Mark Twain Cemiyeti, çağdaş edebiyata katkılarından dolayı Sait Faik’e onur ödülü vermişti. O da Orhan Veli gibi üniversite öğrenimini yarım bırakmıştı. Hastalandıktan sonraki yıllarını Burgazada’da geçirdi, öldüğünde 47 yaşındaydı. Mirasının, Darüşşafakaya bağışlanmasını vasiyet etti.
Atatürk’ün kurduğu çağdaş cumhuriyetin aydınlık yüzleri, samimi kişilikleri idiler. Halk içinde halk gibi yaşamışlardı.
Orhan Veli Kanık’a ait olan ses kaydı, elden ele dolaştıktan yıllar sonra YKY’den Kendi Sesinden Şiirler, kitap/CD olarak 2012’de yayınlanmıştı.
Ölümünden önce Orhan Veli, YAPRAK Dergisinde yayınlanan yazısında CHP’yi eleştiriyordu, zira seçimi Demokrat Parti kazanmıştı.
Orhan Veli Kanık, Yaprak Dergisi’nin 15 Mayıs 1950 tarihli, 26. sayısında halktan oy almak için ödünler veren CHP’yi eleştiriyordu. Muhafazakar seçmenden oy alabilmek için irticai faaliyetlere tanınan haklar fayda etmemiş ve 1950 seçimlerini Demokrat Parti kazanmıştı.
Yıllar önce Orhan Veli’nin seçimlerden sonra çıkardığı sonuç, 2022 Türkiye’sinde seçimlerden önce elimizde bir rehber olarak durmalı…
İnsanı merkeze koymayan, gerçeklerden kopmuş, duygularıyla değil yapay zekalarıyla hareket edenler zafer kazanamazlar. Hatta sandıktan çıksalar da zafere ulaşamazlar.
Sizler, Sait Faik’in öykülerinde anlattığı, kendisine bile sahtekarlığını itiraf edemeyen, her dönemin adam tipine benziyorsunuz.
İktidarla aranızda fark yoksa ve üstelik iktidar laiklik karşıtı hedeflerinde “kendince” sizden daha samimiyse, neden muhafazakar çevreler size oy versin ki? Diğer taraftan ilerici değilseniz, laiklik karşıtı adımlar atıyorsanız, geleceğe endişeyle bakan laik halk ve aydınlar neden size oy versin?
Gerçeklere, çağa, akla, bilime, laikliğe aykırı her türlü sese kulaklarım kapalı…
Orhan Veli’yi dinliyorum gözlerim kapalı…
Ayça Yılmaz